Travma sözüne takılanlara Vakit’ten yanıt!

Haziran 25, 2008

İşte ‘travma’nın belgeleri

“Devrimler travmaydı” sözlerini rejim meselesi yapan CHP ve malum çevrelere en güzel cevabı tarihçiler veriyor. Tarihçi Yazar Cezmi Yurtsever’in, cumhuriyet dönemine ilişkin araştırmaları devrimin nasıl bir travma olduğunu bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.

Kendisine ait http://www.cezmiyurtsever.com isimli internet sitesinde, kuruluş yıllarında devrim adına çıkartılan kanunların ve düzenlemelerin nasıl bir travmaya neden olduğunu belgeleriyle ortaya koyan Tarihçi Yazar Cezmi Yurtsever, “Camilerin satıldığı bir dönem yaşandı Türkiye’de” başlığı altında ilk olarak cami ve mescitlerin akıbetini şöyle işliyor:

‘CAMİ KIYIMI’ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN

ATATÜRK’ÜN CENAZESİNDEN GÖRÜNTÜLERE ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ

MASONLARLA İLGİLİ GENSORU VERDİ, KIYAMET KOPTU

MASONLAR ERGENEKON’UN NERESİNDE?

Travmanın mimarları Masonlar mı?

“Türkiye’de 1924 yılında çıkarılan Tevhidi Tedrisat Yasası ve onu izleyen 1935 tarihli Vakıf taşınmazlarını elden çıkarma yasa uygulamaları çerçevesinde 3 bini aşkın cami ve mescit satıldı, özelliğine son verildi. Cami ve mescit satma işlemi İstanbul, Bursa, Maraş, adana, Antep, Urfa ve Konya’da İslam/Osmanlı izlerini ortadan kaldırmak için yapıldı. İstanbul’daki Ayasofya camisinin de kapatılmasında aynı amaç vardır. Camilerin satılması olayının perde arkasında Türkiye’yi ‘Batılı-Laik devlet’ olarak şekillendirmek isteyen Masonik zihniyet mensupları vardı. Çünkü o dönemde Türkiye’nin yönetimi onların elinde idi.”

Resmi tarih fırıldakları bu gerçekleri açıklayabilir mi?

Sitede “Türkiye’nin yakın dönem tarihine 1935-50’li yıllar arası “camilerin satılması” konusu eklenebilir mi?” sorusuna ise şöyle bir cevap veriliyor: “Yakın dönem Türkiye tarihinde yıllar süren ‘Cami satma’, ‘Osmanlı’dan kalan arşivleri yakma ve yok etme’ devri ve olayları yaşanmıştı. Bunu kimler niçin yapmışlardı? ‘Türk milletinin tarihinden kültüründen inancından koparılmasını isteyenler’ olarak cevap verebiliriz. Osmanlı bu coğrafyada 600 yıla yakın süre hükmünü/varlığını sürdürdü. Ama Osmanlı en zayıf zamanında bile kendi temel inanç değeri olan camilerini satmamıştı. Ama Türkiye Devletini şekillendirenler bir şekilde Türk insanının kulaklarını çınlatan ezan seslerinin susması için camileri satmaya ve yıkmaya başladıkları bir dönemi yaşatmışlardı. Osmanlı çöktüğünde Türkiye devletine 5000 civarında cami ve mescit bırakmıştı, ama 1935 yılında başlayan ‘camilerin satışı, vakıf taşınmaz mallarını tasfiye etme, hazineye gelir sağlama’ çalışmaları sonucu 3 bini aşkın dini eser yok edilmişti! Resmi tarihin fırıldakları bu gerçekleri hiç açıklayabilirler mi!”

Atatürk’ün cenaze namazı

Travma bununla da bitmedi. Atatürk’ün ölümünde bile aynı acı tablonun yaşandığı yine tarihçilerin verdiği bilgiler ışığında ortaya çıkıyor. Travma öyle bir boyuta ulaştı ki, birileri Atatürk’ün cenaze namazının kılınmaması gerektiğine kadar vardırıyor durumu. Yurtsever’in sitesinde de konuyla ilgili şu ayrıntılar veriliyor: 

Makbule Hanım’ın ısrarı

“Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Hanım’ın tartışması sonucu cenaze namazının kılınması gündeme alındı. Atatürk’ün cenaze namazının kılınmaması gerektiği görüşlerini kumandan Cemil Cahit Toydemir, Fahrettin Altay’ın kulağına fısıldamıştı. Atatürk’ün cenaze namazı ‘kaçak-göçek’ bir şekilde kapalı kapılar ardında garip bir şekilde kıldırılmış oldu. Cenaze namazının kılındığını hiç kimsenin bilmemesi için fotoğraf ve film çekimine de yasak getirilmişti.”

Masonların parmağı

“Laik Cumhuriyetin inşasını görev bilen ‘masonlar’ Atatürk’ün cenaze namazının kılınmasından bile rahatsız idiler. Cenaze töreni boyunca eller duaya kalkmadı, ‘Allahuekber’ sesleri de duyulmadı.”

Ve hatıratlardaki gerçekler

Bir başka nokta ise şöyle: “Atatürk, 1938 yılı mart ayı içinde hastalığı kamuoyuna yansıdı. Aynı yılın mayıs ve izleyen aylarında onun tedavisi için çok sayıda yerli ve yabancı doktor tedavisi ile ilgilendi. Ağustos ayı içinde karın şişliğine çözüm bulmak için “SALİGRAN” adı verilen zehirli madde içeren cıvalı sülfür iğnesi/ilacı verildi. Karın şişmesinin kaynağı olan yerden kilolarca su alındı. Eylül ayı içinde de Atatürk vasiyetnamesini yazdırdı. Kasım ayı başlarında Atatürk, komaya girmişti. 9 Kasım günü gözlerini açtığında etrafına bakınarak sön sözlerinin ‘Aleykümüsselam’ olduğunu olaya tanıklık eden Kılıç Ali hatıralarında anlatıyor. ‘Allahın selamı üzerinize olsun’ anlamına gelen sözlerdi bunlar.”

10 Kasım’dan sonra ne oldu?

“Ve 10 Kasım 1938 günü sabah saat 9.05’te Atatürk’ün ölüm olayı gerçekleşti. Bundan sonra yaşananları resmi tarih hep saklamayı tercih etti. Atatürk öldüğünde Dolmabahçe’de ordu adına cenaze işlerinden görevli olarak Kurtuluş Savaşımızın ünlü Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Altay Paşa vardı. Cenazenin saray salonunda katafalka konması, meşalenin yanması ve askerin ihtiram duruşu gibi konular görev kabul edilerek titizlikle yerine getiriliyordu. Ve Atatürk’ün ölümünün üzerinden günler geçmeye başladı. 11 Kasım günü İsmet İnönü, acil bir askeri darbe yaparak Hükümeti ele geçirdi. Cumhurbaşkanı oldu. 18 Kasım günü gizli bir el Dolmabahçe Sarayındaki Atatürk heykelinin yerinden sökülerek bir hurdacıda parçalanması emrini verdi. Saraya yaklaşan kamyona yüklenen heykel hurdacı tarafından paramparça edildi. Ve ölümden sonra 19 Kasım 1938 günü Atatürk’ün cenaze namazı kılınmış oldu!”

Cenaze namazının kılınmasını kimler istemiyordu?

Cezmi Yurtsever, konuya ilişkin tespitlerinin son bölümünde, kendisine Atatürk’ün ölümü esnasında yaşananları anlatan Taylan Sorgun’un ‘İmparatorluk’tan Cumhuriyete’ isimli kitabından sayfalara da yer veriyor ve ‘Atatürk’ün cenaze namazının kılınmamasını kimler niçin istemiyordu bunu bilmek lazım’ uyarısını yineliyor.

Engin Kaşdaş-habervaktim.com